EĞİTİMİN YENİDEN PROGRAMLANMASI

Eğitim, bütün milletler için tarihin her döneminde önemli olmuştur. Bir milletin eğitim sisteminin çok sayıda amacı vardır. Ancak günümüz toplumlarında eğitimin iki temel amacı olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi bireyin ait olduğu milletin bir ferdi olmasını sağlamak, diğeri de toplumun genel menfaatlerini gözeterek bireyin meslek edinmesini sağlamaktır. Günümüz Türkiye’sinde örgün eğitim sisteminin bu iki amacın da olması gerektiği şekilde gerçekleşmesine hizmet ettiğini söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Eğitim sistemimiz her geçen gün biraz daha temel amaçlarından uzaklaşmaktadır.

Rahmetli Erol Güngör, bundan yaklaşık 40 yıl önce yazdığı “Türkiye'de Eğitim ve Türk Kültürü[1]” başlıklı yazısına şu hikâyeyle başlamıştır:

“Üç-dört yıl kadar var ki, askerlik hizmetimi yaptığım sırada, o zaman korgeneral rütbesinde bulunan bir zat benden şu sualin cevabını istemişti:

"Benim babam Osmanlı ordusunda binbaşı idi, cumhuriyet devrinde de askerî lisede bana hocalık yaptı. İyi Fransızca bilirdi, çok güzel resim yapardı, çok iyi bir öğretmendi. Arkadaşları da hep kendisi gibi meziyetli insanlardı. Ben korgeneral rütbesindeyim. Sanattan anlamam, yabancı dil bilmiyorum, Türkçeyi kusursuz bildiğimden de şüpheliyim. Bu nasıl oluyor?"

Bu soruyu soran ve kendinden şikâyet eder görünen general hakikatte kendi dengi olan pek çok asker ve sivilden daha bilgili idi ve Türkçesi de hayli düzgündü, fakat binbaşı rütbesindeki babası veya babasının arkadaşları ayarında olmadığı muhakkaktı. General eğer bu farkın siviller arasında daha belirgin olduğunu, eski sultanî (lise) mezunu ile bugünkü üniversite mezunu arasında yenilerin aleyhine büyük bir fark bulunduğunu bilseydi suali başka türlü sorardı.

Erol Güngör’ün anlattığı bu misal aslında eğitim sisteminde bir gerilemenin bariz bir örneğidir. Özellikle bu yazının yaklaşık 40 yıl önce yazıldığını belirtmemizin nedeni ise ne yazık ki sadece örnekteki unsurlarda dahi müthiş bir gerileme yaşadığımızı belirtmek içindir. Bugün Türkiye’de okuma oranı, ilk ve orta dereceli okullarla yüksek öğretim mezunu kişi sayısı, üniversite sayısı, bütçeden eğitime ayrılan pay ve eğitim harcamaları artmış; ancak yetiştirilen bireylerin kalitesi ise düşmüştür. Bilgi yarışmalarında ya da sokak röportajlarında basit sorulara verilen cevaplar üniversite mezunlarını gülünç duruma düşürür hale gelmiştir. Elbette bu örnek bir kriter olmaya yeterli bir nitelik değildir ama  üniversiteye kaynaklık eden alt sınıflarda da eğitim öğretim durumunun iç açıcı olmadığını gösteren bilimsel ve uluslararası bir kriter bulunmaktadır: Her ne kadar Milli Eğitim Bakanlığı ve hükümet tarafından örtbas edilmeye çalışılsa da Uluslararası PISA testi sonuçlarına göre, Türkiye; bilim, matematik ve okumada OECD ortalamasının altında kalmış ve 72 ülke içinde ancak 50'nci olmuştur[2]. Diğer yandan TÜİK verilerine göre TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı tarafından yayınlanan 14 Ocak 2015 tarihli Türkiye’de Üniversite Mezunu Nüfusun İşgücü Durumu raporunda ise “2014 yılına gelindiğinde, 5 milyon 949 bin üniversite mezunu işgücünün 769 bininin işsiz olduğu görülmektedir[3]denilmiştir. Diğer yandan “mesleğiyle ilgisi olmayan vasıfsız işlerde çalışan” üniversite mezunu sayısı hakkında yeterli bir araştırma bulunmuyor. Ancak yüzbinlerce üniversite mezununun alanı dışında işlerde çalıştığını tahmin edebiliyoruz.

Türkiye’de eğitim öğretim devlet okullarında ücretsizdir. Devlet, kuruluşundan beri ciddi bir külfetin altına girerek eğitim harcamalarında bulunmaktadır. Diğer yandan aileler de yol, yemek, harçlık, kırtasiye, kıyafet vb harcamalarla çocukları için ciddi masraflara girmektedirler. Günümüzde bu harcamaların büyük şehirde bir öğrenci için en az 400 lira gibi bir tutara tekabül ettiğini hesaplamak zor değildir. İşsizliğin ve çalışanların ücretlerinin düşüklüğü dikkate alındığında iki ya da daha fazla çocuk okutan ailelerin karşılaştığı külfet de kayda değerdir.

Devletin ve ailelerin bu harcamalarına rağmen eğitimde istenilen kalitede insanlar yetiştirilememesinin, istenilen mesleki ve kültürel başarının yakalanamamasının nedenleri nelerdir? Bu konuda neler yapılmalıdır? Bu işin sorumluluğu kimde olmalıdır?

Türkiye’de bir asırdır iktidar sahipleri millete ideolojik gömlekler giydirmeye çalışmaktadırlar. Ne yazık ki cumhuriyetin ilk yıllarında da günümüzde de değişen bir şey bulunmamaktadır. Eğitim de bu ideolojik dönüştürmede en önemli araç olarak kullanılmak istenilmektedir. Bu konuda gerçekten bütün ideolojik dayatmalara karşı çıkan “yerli ve milli” ancak bilimsel değerlere korkmadan kapı açacak cesur siyasi iktidarlara ihtiyaç duyulduğunu söyleyebiliriz. Milli değerler ve evrensel değerler göz önünde bulundurularak eğitimin amaçlarının “milli bir mutabakat”la oluşturulması elzemdir. Bir ailenin herhangi bir orta öğretim kurumunda görülen müfredatın kendi dünya görüşü ve kamu menfaati için tehdit olmadığından emin olması gerekmektedir. Eğitim, Türk Milleti için hayatın her alanında görülen kokuşmuşluktan kurtuluşun aracı olarak “lüzumlu” bir faaliyet alanı olarak görülecek hale getirilmelidir. Türkiye’de siyaset; Türk Milliyetçiliği, siyasal İslamcılık ve sol akımlar ile bu akımlar arasında oluşan ara formlar üzerinde ciddi kırılmalar yaşayan bir alandır. Bu akımların zaman zaman birbirlerine karşı politik üstünlük sağlamaları (partiler düzeyinde seçim kazanmaları) diğerlerini yok edecek güce ulaştıkları anlamına gelmiyor. Görünen o ki bu akımlar dünyada ve Türkiye’de çok ciddi değişimler olmadıktan sonra da yok olmayacaklardır. Bu nedenle dünden bugüne kadar iktidarların ideolojik el değiştirmeleri eğitimi de sürekli olumsuz etkilemiştir. Eğitim kurumlarına güvensizliğe neden olan bu durum, çağın gerekleriyle bilgi kaynaklarının artması ve bilgiye ulaşmanın kolaylaşmasıyla örgün eğitimin yalnızca diploma almak için bir araç haline gelmesine neden olmuştur. Diploma meselesi ve zorunlu eğitim olmasa devlet okullarının hiçbir değerinin kalmayacağı gerçeği dikkate alınarak, eğitimin tekrar ihtiyaç olduğunun hissettirilmesi gerekmektedir. Eğitimde örneğin sağlık alanında olduğu gibi yüzde yüz nesnel talep ve ihtiyaç belirlemesi yapılamaz ancak iyi bir çalışmayla bu büyük oranda sağlanabilir. Bunun için siyasetçi geniş bir saha araştırması yapmalıdır. Bu araştırmada ideolojik katılımcıların farklılığını sağlayarak mümkün olduğunca müşterek noktalar üzerinde yoğunlaşan bir eğitim programı oluşturulmalıdır. Milli aklın ve vicdanın kabul edebileceği bir program oluşturulabilmesi halinde eğitim kurumlarına güvenin ilk aşaması da sağlanmış olacaktır.

Diğer yandan bu saha araştırmasında ülkenin ihtiyacı olan okul türleri yine nesnel bir şekilde belirlenmelidir. Öğrencilerin; ilgi ve yetenekleri, diğer kişilik özellikleri dikkate alınarak mesleki eğitimin küçük yaşlardan itibaren başlaması için çalışmalar yapılmalıdır. Ortaokul, lise ve üniversiteyi kapsayan uzun vadeli kesintisiz bir mesleki eğitim programı ve bu programın sonunda iş garantisinin sağlanmasının yollarının araştırılması ve planlanması gelecek dönemde siyasetçinin en önemli sorumluluğu olmalıdır. Farklı siyasi partilerin eğitim programlarında yer alan: “iş dünyasının ihtiyaç duyduğu meslek ve alanlarda kaliteli elaman yetiştirilmesini sağlayacak şekilde mesleki eğitimin kalitesini artıracak tedbirler alınacaktır"

"meslek okullarında okuyan gençlerin tam zamanlı sigortalı statüsüne yükseltilmesi, meslek okullarının bölgelerindeki ekonomiyle bütünleşmiş, esnek bir yapıya sahip olmaları"

“uygulamalı mesleki eğitime ağırlık verilerek işletmelerin ve mesleki teşekküllerin bu süreçte aktif rol üstlenmesini” gibi kulağa hoş gelen ifadelerin altları pratik planlamalarının nasıl olacağı da izah edilerek doldurulmalıdır. Mesleki eğitim yalnızca Milli Eğitim Bakanlığının değil, tarım, sanayi, bilim ve ekonomiyle ilgili diğer bakanlıkların da sorumluluğunda hazırlanan bir programa dâhil edilmesi gerekir. Bu durumu aşama aşama izah etmek, program değil plan sunmak bir siyasi hareketin en önemli artısı olacaktır.

Dr. İsmail Yıldız
Genel Başkan

[1] Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, 1995, Ötüken, s.185-186

[2] http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-38219262

[3] Türkiye’de Üniversite Mezunu Nüfusun İşgücü Durumu, TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı Sosyal Politika Bölümü, 14 Ocak 2015



 Okunma Sayısı : 6330         01 Ekim 2018